ortalık ne demek?
- Bulunulan yer, çevre
Ortalık karanlık, bizi kimse görmez, merak etme.
P. Safa - İçinde bulunulan, yaşanılan ev, oda vb. yer
Artık benim gündelikle çamaşıra, ortalık temizlemeye gitmeden başka çare kalmadı.
H. E. Adıvar - Yeryüzünün görünen bölümü, çevre, etraf
Ortalıkta güneş olmadığı, hava yine bulutlu olduğu hâlde, tatlı bir aydınlık vardı.
S. F. Abasıyanık - Soyut anlamda, yaşanan ortam
Bu neşe ortalığa sirayet etti.
P. Safa - One's immediate surroundings.
- The world around.
- Surroundings.
- The area around one.
ortalık ağarmak
- Sabah olmaya başlamak.
- Sabah olmaya başlamak: Bu akşamki gerçek, ortalık ağarmadan tersine döner. -F. R. Atay.
- To break.
ortalık düzelmek
- Karışıklık yok olmak, tedirginlik kalmamak.
- Toplum içindeki karışıklık yok olmak, tedirginlik kalmamak, maddi durum düzelmek: Ben de ödünç para bulsam hiç düşünmeden alırım. Ortalık elbet düzelir, öderim. -M. Ş. Esendal.