vaziyet ne demek?
- Durum, tavır, hâl
Vaziyetimi söyleyiniz, hemen gelir beni kurtarır.
A. GündüzÇocuklarının vaziyeti, istikbali seni alakadar ediyorsa biraz kendi âleminden çıkar, onlarla meşgul olursun, anladın mı?
A. M. Dranas - Konum.
Kasaba coğrafi vaziyeti yüzünden lodosu, poyrazı pek az tutan bir limanda kurulmuştur.
S. F. Abasıyanık - El koyma.
- Doğum sırasında yavrunun belirli bir noktasıyla apertura pelvis kranyalisin belirli noktaları arasındaki ilişki, pozisyon.
- Bk. konum
Condition.
Position.
State.
Things.
Circumstance.
Situation.
Attitude.
Condition , state ; situation , circumstances , plight ; position.
Aspect.
Ball-game.
Demeanour.
Fixed position.
Footing.
Juncture.
Occasion.
Picture.
Pose.
Posture.
Set up.
Status.
Trim.
konum
- Bir kimsenin veya bir şeyin bir yerdeki durumu veya duruş biçimi, pozisyon.
- Yeryüzünde bir noktanın, enlem ve boylamların yardımıyla bulunan yeri, konuş.
- Durum, yer, vaziyet, pozisyon.
- Bir şehrin uzak ve yakın çevresiyle her türlü ilişkisini sağlayan ve şehrin gelişmesini etkileyen coğrafi şartlarının bütünü.
- Bir nesnenin seçilen bir başvuru noktasına, eksenine ya da eksenlerine göre yeri.
- Bk. yerleştirme
- Bk. bölge
Position.
Location.
Site.
vaziyet alış
Attitude
vaziyet almak
- Belli bir durum ya da davranış biçimini benimsemek, tavır almak, tavır takınmak.
- Karşı çıkmak