gözdağı vermek ne demek?
- Sonradan verilecek bir cezayla korkutmak, yıldırmak, tehdit etmek, caydırmaya çalışmak.
Sarhoş ağabeyi, parası pulu ile gözdağı vermeye kalktı onlara.
Necati Cumalı - To intimidate.
- Threaten.
- Menacer, intimider (fr)
gözdağı
- Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit
- T. Mc: Birini istenilen yola getirmek için samimi olmayan şiddet gösterişleriyle korkutmak ve tehdit etmek.
- Threat.
- Intimidation.
- Threats.
gözde
- Osmanlı sarayında padişahın ilk dört cariyesine verilen unvan.
- Beğenilen kadın.
- Benzerleri arasında nitelikleri sebebiyle üstün tutulan, beğenilen, önem verilen kimse veya şey, favori.
- Önemli bir kimsenin beğendiği kadın.
- Bk. odalık.
- Göze girmiş olan sevilen beğenilen, benimsenen.
- Favorite.
- Favourite.
- Preffered.
- Blue boy.
vermek
- Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- Bırakmak veya bağışlamak
- Ondan bilmek, atfetmek
- Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
- Döndürmek, çevirmek, yöneltmek
- Herhangi bir duruma yol açmak
- Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak.
- Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek.
- Verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek
- Bring.