kabarmak ne demek?
- Ağırlığı artmadan hacmi büyümek.
- Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak
Çay birdenbire kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur.
R. N. Güntekin - Niceliği artmak, büyümek.
- Şişmek, genişlemek
İhtiyarın zayıf damarları kabarmış kıllı elleri dizlerinin üstündeydi.
P. Safa - Hayvanların tüyleri dikilmek.
- Kumaş üzerinde tüyler oluşmak, havlanmak.
- Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak.
- Deniz dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak.
- To become rough.
- To rise.
- To be puffed up.
- To boast.
- To rise when boiling.
- To assume airs of importance.
- To swagger.
- To act the bully.
- To blow up.
- To inflate.
- To bloom.
- To flush.
- To creep.
- To ferment.
- To surge.
- To upsurge.
- Bloat out.
- Swell.
- Rise.
- Arch.
- Blister.
- Bloat.
- Heave.
- Puff.
- Roughen.
- Surge.
- Tumefy.
- Upsurge.
- Vesicate.
- Billow.
- Bulge.
- Cock.
- Effervesce.
- To swell.
- To blister.
- To be puffed out.
- To puff out.
- To increase.
- To expand.
- To become fluffy.
kabarma
- Kabarmak işi.
- Duygulanma
- Kendini üstün görme, büyüklük taslama.
- Ay ve güneşin çekim etkisiyle, büyük denizlerde suların yükselmesi, met.
- Daha çok anadeniz kıyılarında, Ayın o kıyının öğlen çemberi üzerinden geçtiği sırada, deniz düzeyinde başlayan ve kıyıya doğru bir akıntı oluşturan yükselme.
- Bir filmin üzerinde fazla sıcak ya da gerilme yüzünden oluşan çıkıntı ve çukurlar.
- Intumescence.
- Flood-tide.
- Buckling.
- Rising.
kabarma alçama
- Büyük denizlerde suların yükselmesi ve altı saat sonra olağan düzeyden aşağı inmesi olayı.
- Tides, flood and ebb.
- Marées