büyütmek ne demek?
- Büyük duruma getirmek, genişletmek.
- Yetiştirmek, bakmak
Büyüt bu fidanı ey genç / Hazır yeşermişken.
B. Necatigil - Abartmak, mübalağa etmek
Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti.
R. H. Karay - To bring up.
- Bulk.
- Heighten.
- Increase.
- Overplay.
- Put it on.
- Spread it thick.
- Stretch.
- Swell.
- Magnify.
- Rebore.
- Make big.
- Enlarge.
- Amplify.
- Exaggerate.
- Grow.
- Raise.
- Bring up.
- Nourish.
- Dramatize.
- Overstate.
- Soup up.
- Aggrandize.
- Augment.
- Dilate.
- Enhance.
- Expand.
- Foster.
- Glorify.
- Greaten.
- Make the most of.
- Nurture.
- Rear.
- Breed.
- Develop.
- Overrate.
- Zoom in.
- Zoom.
- To enlarge.
- To make bigger.
- To exaggerate.
büyütme
- Büyütmek işi.
- Birisi tarafından yetiştirilmiş kimse.
- Uzakta duran cisimlere dürbün vb. bir araçla bakıldığında cismi gören açının çıplak gözle bakıldığı zamanki açıya oranı.
- İncelenen örneğin büyüklüğü ile mikroskopta elde edilen görüntünün büyüklüğü arasındaki oran. Magnifikasyon.
- Extension.
- Hyperbole.
- Foster child.
- Upsizing.
- Blow up.
- Amplification.
büyütme faktörleri
- Besi sırasında canlı ağırlık artışı ve yemden yararlanmayı iyileştirmek için yemlere katılan maddeler.
- Growth factors.