şahit ne demek?
- Tanık
Kendisine uzun uzun anlattığım hikâyemin şahidi yoktu.
R. H. Karay - Bk. tanık
- Witness.
- Evidence.
- Attester.
- Eyewitness.
- Eyewitness tanık.
- Attestor.
- Attestant.
- Authority.
- Instrument of evidence.
tanık
- Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit
- Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.
- Bir olaya ilişkin bilgilerini yetkili görevliye bildiren yansız kişi.
- Şahit.
- Tanınan.
- Erek.
- Heykel.
- Evidence.
- Attester.
- Deponent.
tanık
- Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit
- Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.
- Bir olaya ilişkin bilgilerini yetkili görevliye bildiren yansız kişi.
- Şahit.
- Tanınan.
- Erek.
- Heykel.
- Evidence.
- Attester.
- Deponent.
şahit olmak
- Tanık olmak
- To witness.
şahit tepe
- Bk. tanıktepe