yapmak ne demek?
- Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek
Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır.
Ç. Altan - Olmasına yol açmak.
İstanbul'daki fazla araç sayısı ve trafik, hava kirliliği yapıyor.
- Onarmak, tamir etmek.
- Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek
Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım.
R. H. Karay - Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek
Şu işi yapıver, diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu.
S. M. Alus - Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek
Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım.
R. H. Karay - Yol almak
Gidiş-dönüş 1800 km yol yaptım.
- Düzenli bir duruma getirmek.
Belediye kaldırımları yaptı.
- Üretmek.
Ayakkabı yapıyor.
- Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak
Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak.
- Salgılamak, çıkarmak
Tükürük bezleri tükürük yapar.
- Dışkı çıkarmak
Çocuk, altına yapmış.
- Gerçekleştirmek
lk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır.
Yusuf Ziya Ortaç - Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek
Ben adamı ne yaparım biliyor musun?
- Evlendirmek
Bu kızı, sana yapacağız.
- Bir durum yaratmak
Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı.
Nezihe Araz - Edinmek, sahip olmak
Servet yapmak. Altın yapmak.
- Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek
Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı.
Haldun Taner - Davranmak, hareket etmek
İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak.
- Olmak
Bu kış çok soğuk yaptı.
Accomplish.
Acquit oneself.
Architect.
Build.
Carve out.
Contrive.
Create.
Engineer.
Establish.
Execute.
Fashion.
Fulfil.
Fulfill.
Go over.
Go through.
Have.
Implement.
Land.
Make.
Perform.
Practice.
Practise.
Produce.
Profess.
Put thro.
Commit.
Construct.
Cost.
Deliver.
Discharge.
Draw.
Fabricate.
Fill.
Found.
Hold.
Manage.
Manufacture.
Perpetrate.
Redeem.
Transact.
To do.
To make.
To perform.
To fulfil.
To carry sth out.
To mend.
To repair.
To fix onarmak.
Tamir etmek.
To build.
To construct.
To erect.
To found inşa etmek.
To produce.
To manufacture.
To bring sth out üretmek.
To cause yol açmak.
To marry to evlendirmek.
To cost.
To do with.
To have.
To possess.
To cook.
To draw.
To deliver.
To fashion.
To create.
To prepare.
To buoy oneself with sth.
To do sth as one's regular work or occupation.
To carry out.
To affect.
To execute.
To fix sth.
To caus.
Father.
Put on.
yapmak istemek
Feel up to it.
yapmak istememek
Jib at doing.