yüksek ne demek?
- Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan
... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı.
Ö. Seyfettin - Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan
İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor.
H. Taner - Güçlü, etkili, şiddetli.
- Derece veya makamı bakımından üstün.
- Normal değerlerin üstünde olan, çok
Türk milletinin karakteri yüksektir.
Atatürk - Erdemli, faziletli.
- Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan.
- Yukarıda, üst tarafta olan yer
Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu.
M. Ş. Esendal Elevated.
Exalted.
High.
Highrise.
Lofty.
Loud.
Spheric.
Stately.
Superior.
Tall.
Acro-.
Hyper-.
Above.
Over.
Dominant.
Eminent.
Grand.
Noble.
Precipitous.
Rarefied.
Great.
High- level.
Moor.
yüksek açınık
- Dil yüksekte tutularak söylenen açınık.
Voyelle haute
yüksek alan kayması
Upfield.