stoop ne demek?
- Hafif kambur olmak, kamburunu çıkarmak, kambur durmak
- Eğilmek, öne doğru eğilmek
He stoops. / Omuzları çökük.
- Tenezzül, tenezzül etmek
I didn't think she'd stoop to doing that. / Onu yapmaya tenezzül edeceğini zannetmezdim.
- Üstüne atılmak, üstüne atılma
- Eğmek, eğilme
- Alçalmak, eğmek, hızla alçalıp avına vurmak (şahin vb.)
- Alçalmak, kendini küçük düşürmek
- Ufak veranda.
- (binanın dışında, birkaç basamakla çıkılan üstü kapalı) sahanlık.
stoop to
- Tenezzül et
stooped
- Eğilmek, öne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğmek, hızla alçalıp avına vurmak (şahin vb.)
- Eğil