sıkıntı ne demek?
- İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı.
P. Safa - Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, meşakkat, mihnet
Sıkıntı ve ıstırapla sağa sola döndüm.
A. Gündüz - Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı
İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim.
S. F. Abasıyanık - Darlık, yokluk
Bu kış yine, kok kömürü sıkıntısı baş gösterecekmiş.
H. Taner - Sorun, problem, mesele
- Müzâyaka.
- Boredom.
- Heebie-jeebies.
- Bore.
- Megrims.
- Gloom.
- The megrims.
- Gloominess.
- Straits.
- Bother.
- Dire straits.
- Botheration.
- Toils.
- Trouble.
- Willies.
- Difficulty.
- Discomfort.
- Distress.
- Adversity.
- Agitation.
- Annoyance.
- Anxiety.
- Doldrums.
- Draft.
- Embarrassment.
- Affliction.
- Hardship.
- Inconvenience.
- Knock.
- Oppression.
- Pressure.
- Rigour.
- Shortage.
- Stress.
- Tribulation.
- Want.
- Weight.
- Worry.
- Financial straits.
- Depression.
- Financial difficulties / straits.
- Blinking / adj , adv.
- Blues.
- Distressing.
- Disturbance.
- Drag.
- Flipping.
- Fret.
- Gripe.
- Incubus.
- Malaise.
- Mire.
- Oppressio.
sıkıntı basmak
- Çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak.
sıkıntı çekmek
- Zorluk ya da yoksulluk içinde yaşamak.
- Go through the wringer.