kulaktan ne demek?
- Sadece duyarak, dinleyerek
Fırat sultan bu okçu şehzadeye kulaktan âşık olmuş.
R. H. Karay - Otic.
sadece
- Yalnızca
- Sırf, yalnızca, başka bir şey bulunmaksızın
- Just.
- Only.
- Simply.
- Merely.
- Exclusively.
- Nothing but.
- Nigh but.
- Nothing else.
kulaktan alıntı
- Yazılı şekline göre değil de söylenişine göre alınan yabancı kelime.
- Emprunt auditif
kulaktan dolma
- Başkalarından işitilerek edinilen (bilgi).
- Picked up here and there by listening.