kıranta ne demek?
- Saçları ağarmaya başlamış orta yaşlı erkek
Yeni şube reisi, kırk beşlik, ellilik, kıranta, ağzı kalabalık bir adam.
M. Ş. Esendal - Ağırbaşlı, yaşına rağmen bakımlı, özenli (erkek).
- Kırlaşmış (saç, sakal)
- Grizzled.
kıran
- Kırma işini yapan (kimse).
- Bir topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık veya başka sebep, ölet, afet
- Kıyı, kenar, çevre, uç.
- Dağ sırtı, tepe, bayır.
- Kıraç toprak.
- Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı.
- Çevre, kıyı, kenar.
- Ufuk.
- Tepe, yamaç, bayır.
- (C.: Kıranat) Yakınlık, mukarenet.
kıran borcu bağışı
- Doğal kırana uğrayan yörelerde yaşayanlara, devlet elindeki doğal kıran akçesinden sağlanan yardımlardan doğan borçların, olağanüstü koşullar göz önünde tutularak devletçe borçlulara bağışlanması.