kör ne demek?
- Görme engelli
Körü körüne duygululuk sanatçıyı da, körün değneğiyle yolunu araması gibi zavallı duruma düşürür.
N. Cumalı - Keskinliği yeterli olmayan.
- Az aydınlık veren
- Kötü
- Arkası tıkalı olan veya işlek olmayan.
- Olguları sezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan.
- Duyarlığını yitirmiş
- Bk. sürme.
- Kör bıçak işe yaramaz ama insanın elini keser; iş bilmeyen kadın da çok konuşmaktan başka bir şey yapmaz.
- Hiç görmeyen ya da bütün düzeltmelere karşın iki gözündeki görme gücü, onda birden aşağı olan, bu nedenle eğitim ve öğretim etkinliklerinde görme gücünden yararlanamayan kimse.
Blind.
Sightless.
Unsighted.
Unseeing.
Mole-eyed.
Obtuse.
Blind as a bat.
Stone-blind.
Blunt.
Not sharp.
Dull.
Dead-end.
Unaware of what's happening.
Blind person.
Blind man.
Disused.
görme
- Görmek işi, rüyet.
- Göze giren ışığın doğurduğu duyumsal izlerle dış çevredeki ayrıntıların algınlanması.
Sight.
Seeing.
Acuity.
Remark.
Vision.
Sehen
Vision
sürme
- Sürmek işi.
- Sürme mantarıgillerin yol açtığı ve tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekin hastalığı, rastık.
- Kapı kanadını içeriden kapama, dolap kapağını yerinde tutma vb. işlere yarayan ve yuvası içinde ileri geri sürülebilen sistem, sürgü
- Masa ve dolapta küçük çekmece.
- Sürülerek kullanılan.
- Kirpik diplerine sürülen siyah boya, is
- Mantarıgillerin yol açtığı ve tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekin hastalığı, rastık.
- Çapraza alınan güreşçiyi çelme takılacak duruma getirip düşürebilmek için gerisingeri götürme.
- Mantarıgillerden ileri gelen ve tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekin hastalığı; kör, rastık, is, kurum, karamuk, karadoğu.
Driving.
kör ağ
- Küçük gözeli ağ.
Small meshed net.
kör ağaç
- Kontratablada orta katı oluşturan ve genellikle yumuşak ağaçlardan hazırlanan bölüm.
- Kontratablanın orta kısmında tabla kalınlığının en az yarısını oluşturan, yumuşak ağaçlardan değişik yöntemlerle elde edilen masif ağaç tabakası.