göz ne demek?
- Görme organı.
- Bazı deyimlerde, görme ve bakma.
- İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış.
- Bakış, görüş.
- Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?
T. Buğra - Delik, boşluk
Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır.
S. F. Abasıyanık - Çekmece.
- Terazi kefesi.
- Bk. ada.
- Kartlar üzerinde açılan ve içerisine mikrofilm parçası geçirilen delik.
- Görme organının, içinde dış dünyanın görüntüsünün oluştuğu ve bu görüntünün sinirsel uyarmalara dönüştüğü, başlangıç parçası.
- Bk. çekmece
- Bk. göz
- Çok küçük budak.
- Çekmece boşluğu.
- Aperture.
- Optic.
- Optical.
- Ocular.
- Orbital.
- Ophthalmic.
- Orbit.
- Blinker.
- Sight.
- Cell.
- Compartment.
- Drawer.
- Cubbyhole.
- Cubby.
- Cubicle.
- Cuddy.
- Eyehole.
- Glim.
- Opto-.
- Seeing.
- Attitude.
- Way of behaving.
- Spring.
- Division.
- Part.
- The evil eye.
- Bad luck caused by another's envy.
- Love.
- Friendship.
- Esteem.
- Square.
- Case.
- Source.
- Orifice.
- Bord.
- Rack.
- Pane.
- Partition.
- Pore.
- Eye.
- Auge
- Oeil
görme
- Görmek işi, rüyet.
- Göze giren ışığın doğurduğu duyumsal izlerle dış çevredeki ayrıntıların algınlanması.
- Sight.
- Seeing.
- Acuity.
- Remark.
- Vision.
- Sehen
- Vision
çekmece
- Masa, dolap vb. şeylerin dışarıya çekilen bölümü, göz, çekme
- İçinde mücevher vb. değerli şeyler saklanan küçük, süslü sandık
- Gemilerin barınabilecekleri koy.
- Bkz, denizkulağı.
- Bk. çekmece
- Mobilyada bırakılan boşluk içerisinde kendi kenarları ya da çıtalar üzerinde hareket eden, üstü açık kutu.
- Drawer, pigeonhole.
- Coffer.
- Drawer.
- Schublade
göz abdüksiyonu
- Abtorsion
göz açamamak
- Vakit ya da ilgilenme olanağı bulamamak.
- Fırsat bulamamak
- Yoğun işler yüzünden bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak