düşmek ne demek?
- Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor.
R. N. Güntekin - Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım.
S. F. Abasıyanık - Yere devrilmek, yere serilmek.
- Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak.
- Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak.
- Yağmak.
- Vurmak, değmek, rastlamak
İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu.
Ö. Seyfettin - Vakti gelmeden ölü doğmak.
- Sâkıt olmak, sukut etmek.
- Arkasından gitmek, peşini bırakmamak
Muhatabı da olmayan gecikmiş hesapların ardına düşüyordu.
M. Mungan - Come down in the world.
- Fall on evil days.
- Fall.
- Fall down.
- Fall on.
- Fall in a heap.
- Collapse.
- Come down.
- Crash.
- Crumble.
- Toss, take a toss.
- Crumple.
- Toss: take a toss.
- Crumple up.
- Recede, sag.
- Decline.
- Behoove, behove.
- Decrease.
- Deduct.
- Degrade.
- Dive.
- Droop.
- Drop.
- Drop down.
- Drop off.
- End up.
- Fall among.
- Degenerate.
- Descend.
- Lapse.
- Lower.
- Pitch.
- Slip.
- Topple.
- Tumble.
- To fall.
- To drop.
- To decrease.
- To subtract.
- To deduct.
- To be born dead.
- To lie within one's responsibility.
- To fall to wind up in.
düşmek sukut etmek
- Degenerate
düşmek üzere olmak
- Totter to it's fall.