cılız ne demek?
- Çok zayıf ve güçsüz, eneze, nahif
Hanın sahibi cılız bir adamdı.
S. F. Abasıyanık - Güçsüz, sönük (ışık).
- Basit, değersiz, önemsiz
Mimaride cılız eserler vücuda geliyordu.
B. Felek - Skinny.
- Puny.
- Weak.
- Of poor physique.
- Fatless.
- Feeble.
- Rickety.
- Scraggy.
- Scrawny.
- Sickly.
- Spindling.
- Spindly.
- Undersized.
- Gaunt.
- Thin.
- Lean.
- Bony.
- As thin as a rake.
- Weakling.
- Weedy.
cılız ana ışık
- Ana ışığın, dar bir alanı aydınlatacak biçimdeki durumu. (Bu durumda görünçlüğün büyük bir bölümü karanlık ya da yarı aydınlık görünüş alır).
- Low key (lighting).
- Éclairage faible sur le plan principal
cılız bir sesle konuşmak
- Bleat.