bela getirmek ne demek?
- Kötülüğe, felakete uğratmak
Yurtlarına bela getiren bu kadını, ayıplamıyor kentin uluları.
Azra Erhat
bela gibi
- Confoundedly.
bela
- İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum.
- Büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse
- Hak edilen ceza.
- Evet. (Nefiyden sonra isbat için söylenir.) Mesela: Kur'an-ı Kerim'de mezkur; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı, "Ben Azimüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar $ Yani: "Evet sen bizim Rabbimizsin" dediler. (Bak: Bezm-i Elest)
- (c.: Belaya) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. İmtihan. Dahiye. (Osmanlıca'da yazılışı: belâ)
- Hassle.
- Mess.
- Scourge.
- Scrape.
- Tartar.
getirmek
- Gelmesini sağlamak
- Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak.
- Erişmek veya eriştiğini sanmak.
- İleri sürmek.
- Sebep olmak, ortaya çıkarmak.
- İletmek, bildirmek
- Sağlamak
- Bir makama atamak veya seçmek.
- Bring.
- Bring along.