getirmek ne demek?
- Gelmesini sağlamak
Dün bir deri bir kemik hâlinde eve getirip bırakmışlar.
R. N. Güntekin - Bir şeyi yanında veya üstünde bulundurmak.
- Erişmek veya eriştiğini sanmak.
- İleri sürmek.
- Sebep olmak, ortaya çıkarmak.
- İletmek, bildirmek
Bir zabit nefes nefese şu haberi getirdi.
O. S. Orhon - Sağlamak
Haftada bir cuma günleri işleyen küçük bir kahve ayda ne kadar gelir getirirse.
Ö. Seyfettin - Bir makama atamak veya seçmek.
- Bring.
- Bring along.
- Bring in.
- Carry.
- Bear.
- Convey.
- Fetch.
- Introduce.
- Take into.
- Usher.
- Work up.
- Pose.
- Produce.
- To bring.
- To fetch.
- To bring in.
- To yield.
- To give.
- To put forward.
- To bring forth.
- Adduce.
- Reduce.
- Return.
- Propose.
- Bring round.
getirme
- Getirmek işi.
- Swap-in.
getirmemek
- (neg. form of getirmek) bring, get, bring along, bring in, carry, bear, convey, fetch, introduce, take into, usher, work up.