akıtmak ne demek?
- Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek.
- Damlatmak
Bâdem yağı koymuş, hayır etmemiş, gliserin akıtmış, kâr etmemiş.
A. Rasim - Esirgemeden bol bol vermek
Bu iş uğruna milyonlar akıttı.
- Küçük abdestini kaçırmak
- Pour.
- Shed.
- Drain.
- Weep.
- Disembogue.
- Drain away.
- Drain off.
- Drip.
- Funnel.
- Spill.
- Stream.
- Exude.
- To let sth flow.
- To pour.
- To drain.
- To shed.
- To discharge.
- To empty.
- To outpour.
- To conduct.
- To bleed.
akıtma
- Akıtmak işi, isale
- Hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan ve burunlarına doğru uzanan beyaz leke.
- Un, süt, yağ, yumurta, şeker veya pekmezle yoğrularak cıvık bir duruma getirilen hamurun kızgın sac üzerinde pişirilmesiyle yapılan bir çeşit tatlı.
- Enli bilezik.
- Atlarda burun üzerinde görülen beyaz kıllar.
- Stripe.
- Drainage.
- Discharge.
- Fluxation.
- Blaze.
akıtma kayışı
- At başlığında, iki kulak arasından geçen kayış. (*Yalvaç -Isparta; *Bor -Niğde)