çöküntü ne demek?
- Çökme.
- Çöken şeylerin kalıntısı, enkaz.
- Suyun dibine çöken şeyler.
- Jeolojik bir olay sonunda oluşan toprak çöküklüğü.
- Gerileme, kriz
Dünya krizi, özellikle de afyon piyasasındaki çöküntü ondan da çok şey götürmüştü.
T. Buğra - Uyaranlara karşı duyarlığın, iş yapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun güçlenmesiyle ortaya çıkan ruhsal bozukluk, depresyon.
- Uyaranlara karşı duyarlığın, işe girişme gücünün, kendine güvenin azalıp karamsarlığın güçlenmesi durumu.
- İktisadi dalgalanmanın daralma aşamasında büyüme oranında meydana gelen sürekli ve alışılmamış düzeyde düşüşle birlikte yüksek işsizlik oranlarının yaşandığı iktisadi bunalım durumu. krş. patlama
- Bkz. depresyon, ruhsal çöküntü
- Breakdown.
- Debris.
- Depression.
- Collapse.
- Sinking.
- Subsidence.
- Wreckage.
- Sediment.
- Deposit.
- Precipitate.
- Ruin.
- Collapsing.
- Settlement.
- Slip.
- Residue.
- Crash.
- Deposition.
- Landslide.
- Residual.
- Slump.
- Cup hole.
- Sedimentary.
- Cave in.
- Dent.
çöküntü alanı
- Karalar üzerinde çevresi yüksekliklerle kapalı, tabanı kimi kez deniz yüzeyinden de aşağı inebilen yer biçimi, bkz. çökme.
- Depression.
- Dépression
çöküntü bölgesi
- Bir kentin ya da kasabanın, özeksel, toplumsal ve ekonomik etkenlerle gelişmesi engellenen, taşınmazları sürekli olarak değer yitiren, yoksulluk yuvası niteliği kazanmaya yüz tutmuş bölümü.
- Blight, twilight zone.
- Zone détériorée, zone crépuscule