tutturmak ne demek?
- Tutmasını sağlamak.
- Bir işe başlayıp sürdürmek, bir şeyi yapmakta olmak
- Aklına koyup direnmek, ısrar etmek
Sakal diye tutturmuş, başka laf dinlemiyor.
M. Ş. Esendal - Çivi, toplu iğne, çengelli iğne vb. ile iliştirmek, bağlamak.
- Hedefe vardırmak, değdirmek, isabet ettirmek
Taşı fırlattı ama tutturamadı.
Halikarnas Balıkçısı - Takip etmek
Geldiği yolu tutturup gene tek başına mahalle kahvesinin kapısı önüne kadar geldi.
M. Ş. Esendal - Be hung up on.
- Insist.
- Attach.
- Fasten.
- Seam together.
- Clasp.
- Bind.
- Bond.
- Braid.
- Clip.
- Hasp.
- Infix.
- Latch.
- Rub in.
- Stereotype.
- Stick.
- Stick together.
- Tack.
- Tack together.
- Affix.
- Engage.
- Hold.
- Importune.
- To keep bothering.
- To insist.
- To be preoccupied by.
- Be obsessed with.
- To cause to hold.
- To attach.
- To fasten.
- To pin.
- To clip.
- To assert.
- To nag.
- To have sb hold sth.
- To let sb hold sth.
- To tack.
- To nail sth together with.
- To saw sth together with.
- To glue sth together.
- To maintain.
- To keep sth going.
- To assert sth obstinately.
- To get sth into one's head and go on about it insistently.
tutturma
- Tutturmak işi.
- Fastening.
tutturma çubuğu
- Canlandırma masasında saydam yaprakların tam çakışmasın sağlayacak biçimde yerleştirilmesinde kullanılan ve üzerinde ölçün dişler bulunan çubuk.
- Peg bar.