salmak ne demek?
- Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek
Derhâl kapının zincirini salıvererek kanadı arkasına kadar açtı.
E. E. Talu - İvedilikle yollamak, hemen göndermek
Bununla beraber peşine adam salmak gerekir.
A. Gündüz - Koymak, katmak
Halk ruhunun benliğinizde yeniden uyanıp hararetini gönlünüze saldığını duyarsınız.
R. H. Karay - Sürmek
Bunun içindir ki dal budak saldı, yemiş vermeye başladı.
R. E. Ünaydın - Uğratmak.
- Vergi yüklemek.
- Üzerine yürütmek.
- Saldırmak
Aç kurt, yılana da salar, taşa da! dedi.
M. Ş. Esendal - (Özdek, öğecik vb.) Işın, erke, tanecik demetleri verip göndermek.
- Release.
- Let out.
- Let off.
- Unbind.
- Secrete.
- To set free.
- To send.
- Send forth.
- To let go.
- To loose.
- To release.
- To emit.
- To add.
- To put.
- To set sb / sth free.
- To let sb / sth go.
- To put out.
- To put forth loose on.
- To lower sth into.
- Emit.
- Unleash.
- Émettre
salma
- Salmak işi.
- Pirinçle pişirilen bir tür yemek.
- Genellikle köylerde işlerin görülmesi için ihtiyar heyetinin kararıyla her evden toplanması gereken para.
- Bazı köylü giysilerinde kolun yeninden sarkan kumaş parçası.
- Kuşların üretilmesine ayrılan oda.
- Başıboş gezen (hayvan).
- Sürekli akan (su).
- Osmanlı devletinde kol gezen kolluk eri.
- Bir telin tınlaması devam ederken tele ikinci kez vurulmaksızın, parmaklar aynı tel üzerinde iki perdeye birden basılı konumda iken üst perdedeki parmağın aniden kaldırılması yoluyla ikinci bir ses elde edilmesi yöntemi.
- Köy gelirlerinin, köyün zorunlu işlerini ve köydeki aylıklı görevlilerin aylıklarını karşılamaya yetmediği durumlarda, 20 lirayı geçmemek üzere her aileden alınan bir tür yerel vergi.
salma çizgileri
- Işınım yapan bir gaz küresi ya da katı cismin tayfından görülen parlak çizgiler.
- Emission line.
- Raie d'émission