sıkışmak ne demek?
- Birbirine basınç yapacak kadar yaklaşmak
Üç hademe, ebe, hasta bakıcı merdivenin orta sahanlığında sıkışmışlar, sedyeyi çevirmeye çalışıyorlar.
M. Ş. Esendal - Basınçla iki şey arasında kalmak.
- Dar bir yere zorla sığmak veya sığdırılmak
Karşıda apartmanın köşesine sıkışmış baraka kahveden bir adam, bir kürek ateş çıkardı.
M. Ş. Esendal - Zor bir durumda kalmak
Osmanlı İmparatorluğu sıkışınca üç milyon asker çıkarabiliyordu.
E. İ. Benice - Sıkıntı ve darlık vermek, çarpıntı duymak.
- Tuvalet ihtiyacı gelmek.
- Jam.
- Jam in.
- Be stuck.
- Tighten.
- Be pressed for.
- Be pinched.
- Be taken short.
- Be pushed.
- Catch.
- Be cramped for space.
- Be pinched for time.
- Squeeze.
- Screw.
- Squash.
- To be closely pressed together.
- To move up closer.
- To move closer together.
- To get jammed.
- To be caught.
- To jam.
- To squash.
- To be in trouble.
- To be pushed for sth.
- To need to urinate.
- To be caught between.
- To become urgent.
- To become tightly wedged or jammed.
- To be placed close together.
- To be very crowded.
- To be congested.
- To get caught in.
- To be pinched in.
- To be hard up for money.
- Pack.
sıkışma
- Bir organın, çevresinde diğer organların basısı altında kalması durumu
- Sıkışmak durumu
- Bkz. bası
- Jam.
- Pressure.
- Having hard time.
- Squeeze.
- Incarceration.
- Jamming.
sıkışma elastisitesi
- Bk. sıkışım esnekliği