sönük ne demek?
- Sönmüş olan
Ağızlarında iki sönük sigarayla duran iki kız...
Ç. Altan - Parlaklığı, hızı az veya azalmış olan, etkisiz, zayıf
Karanlık, sessiz evlerden çocuklar önce sönük, sonra telaşlı, birbiri arkasından haykırırlardı.
H. E. Adıvar - Göze çarpmayan, dikkat çekmeyen, silik
Bu şehirde satışı bini geçmez, yerli lisanlarda sönük cerideler çıkar.
Y. K. Beyatlı Drab.
Faint.
Grey.
Insipid.
Extinguished.
Tarnished.
Lusterless.
Obscure.
Undistinguished.
Deflated.
Flat.
Dead.
Weak.
Dull.
Stale.
Lifeless.
Inactive.
Damped.
Insignificant.
Rayless.
Dimmed.
Dark.
Withered.
Muddy.
Dismal.
Inanimate.
Undistinguishe.
Extinct.
sönmüş
- Söndürülmüş, sönük.
Put out, gone out, dead, extinct, extinguished.
sönük çelik
- Oksijeni iyice giderilmiş ve katılaşması sırasında gaz kabarcığı salmayan çelik.
Killed steel.
Acier calmé
sönük kalmak
Pale, pale beside, pale before.