parlatmak ne demek?
- Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak
Derdini anlayan birini bulmak sevinci küçük gözlerini parlatmıştı.
H. E. Adıvar - İçki içmek.
- Güzel, etkili, alışılmamış söz söylemek.
To kindle.
To glance.
To gloss.
To gild.
To glaze.
To lap.
To smooth.
To rub.
Refurbish.
Brighten.
Burnish.
Enamel.
Polish.
Shine.
To polish.
To shine.
To make bright.
To brighten.
To light.
To ignite.
To scour.
To refine.
Deflagrate.
Glaze.
To mercerize.
To duff.
To pop.
To cleanse.
To boom.
parlatmakesesi
- Bk. parlatmabezi
parlatma
- Parlatmak işi.
- Filmin temizlenmesi sırasında tertemiz, parlak bir görünüş sağlama.
- Dokuların alkolünün giderilmesi için ksilol ve metil benzoat gibi maddeler kullanılarak parlatılması.
- Sofralık pirinç üretiminde tanelere mekanik bir işlem ve genellikle sürtünme yoluyla düz ve pürüzsüz yüzey meydana getirme işlemi. Bu şekilde hayvan beslemede kullanılan pirinç kepeği üretilir.
- Metal yüzeylere, aşındıraçlı araçlarla parlak bir görünüş verme işlemi.
Clearing.
Polishing.
Polish.
Shine.
Lustring.