parlamak ne demek?
- Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak.
M. A. Ersoy - Bir ışık kaynağından gelen ışınları yansıtmak.
- Tutuşup alev çıkarmak
Pof diye gaz parladı ve zaten seyrek olan kirpiklerimi ütüledi.
B. Felek - Mevkisi yükselmek
Nüfuzlu akrabalarının yardımı sayesinde bir iki senede parlamış, büyük bir hariciye memuru olmuş.
R. N. Güntekin - Ün, san kazanmak, herkesçe tanınmak.
- Birdenbire öfkelenmek
En büyük zaafı da, kendisine çıkar sağlayacak insanlara karşı bile, yoktan yere parlayıverişleri idi.
T. Buğra - Ortaya çıkmak
- Beam.
- Blaze.
- Brighten.
- Flame.
- Flash.
- Gleam.
- Glint.
- Glisten.
- Glitter.
- Shine.
- Sparkle.
- To shine.
- To gleam.
- To glitter.
- To brighten.
- To blaze.
- To glint.
- To glisten.
- To sparkle.
- To flare up.
- To flame up.
- To acquire influence.
- To flare.
- To flare up in anger.
- To become eminent.
- To beam.
- To glare.
- To light.
- To deflagrate.
- To glow glance.
- To ray.
- To kindle.
- To ignite.
- To inflame.
- Gild.
- Gloss.
parlamak parıltı
- Glisten
parlama
- Parlamak işi.
- Bk. parıltı
- Blaze.
- Flash.
- Shining.
- Flashing.
- Catching fire.
- Radiance.
- Radiancy.
- Luster.