icad ne demek?
- Vücuda getirmek. Yeniden bir şey meydana getirmek. Yoktan var etmek. (Bak: İbda')(şu zamanda çok ileri giden feylesoflar diyorlar ki: "Hiçten, hiçbirşey icad edilmiyor ve hiçbirşey idam edilmiyor; yalnız bir terkip bir tahlildir ki, Kainat fabrikasını işlettiriyor."Elcevap : Nur-u Kur'an ile mevcudata bakmayan feylesofların en ileri gidenleri bakmışlar ki, tabiat ve esbab vasıtasiyle bu mevcudatın teşekkülat ve vücudlarını -sabıkan isbat ettiğimiz tarzda- imtina derecesinde müşkilatlı gördüklerinden, iki kısma ayrıldılar.Bir kısmı, Sofestai olup, insanın hassası olan akıldan istifa ederek, ahmak hayvanlardan daha aşağı düşerek, Kainatın vücudunu inkar etmeyi; hatta kendilerinin vücudlarını dahi inkar etmesini.. dalalet mesleğinde esbab ve tabiatın icad sahibi olmalarından daha ziyade kolay gördüklerinden; hem kendilerini, hem Kainatı inkar edip, cehl-i mutlaka düşmüşler.İkinci güruh bakmışlar ki; dalalette esbab ve tabiat mucid olmak noktasında, bir sinek ve bir çekirdeğin icadı, hadsiz müşkilatı var. Ve tavr-ı aklın haricinde bir iktidar iktiza ediyor. Onun için bilmecburiye icadı inkar ediyorlar, "yoktan var olmaz" diyorlar ve idamı da muhal görüyorlar, "var yok olmaz" hükmediyorlar. Yalnız, harekat-ı zerrat ile, tesadüf rüzgarlariyle bir terkib ve tahlil ve dağılmak ve toplanmak suretinde bir vaziyet-i i'tibariye tahayyül ediyorlar... İşte sen gel, ahmaklığın ve cehaletin en aşağı derecesinde, en yüksek akıllı kendini zanneden adamları gör; ve dalalet, insanı ne kadar maskara ve süfli ve echel yaptığını bil; ibret al! Acaba her senede, dört yüzbin envaı birden zemin yüzünde icad eden ve Semavat ve Arzı altı günde halkeden ve altı haftada, her baharda, kainattan daha san'atlı, hikmetli zihayat bir kainatı inşa eden bir Kudret-i Ezeliye, bir İlm-i Ezeli'nin dairesinde, planları ve mikdarları taayyün eden mevcudat-ı ilmiyeyi göze göstermiyen bir ecza ile yazılan ve görünmeyen bir yazıyı göstermek için sürülen bir ecza misillü, gayet kolay o madumat-ı hariciye olan mevcudat-ı ilmiyeye vücud-u harici vermeği o Kudret-i Ezeliyeden uzak görmek ve icadı inkar etmek; evvelki güruh olan Sofestailerden daha ziyade ahmakane ve cahilanedir. Bu bedbahtlar, aciz-i mutlak ve yalnız bir cüz-i ihtiyariden başka ellerinde olmayan; firavunlaşmış kendi nefisleri, hiçbir şeyi idam ve yok edemediklerinden ve hiçbir zerreyi, bir maddeyi, hiçten, yoktan icad edemediklerinden ve güvendikleri esbab ve tabiatın ellerinde hiçten icad gelmediği cihetle, ahmaklıklarından diyorlar: "Yoktan var olmaz, var da yok olmaz" deyip, bu batıl ve hata düsturu, Kadir-i Mutlak'a teşmil etmek istiyorlar. Evet, Kadir-i Zülcelal'in iki tarzda icadı var. Biri; ihtira ve ibda' iledir. Yani; hiçten, yoktan vücud veriyor; ve ona lazım her şey'i de hiçten icad edip eline veriyor. Diğeri; inşa ile, san'at iledir. Yani; kemal-i hikmetini ve çok esmasının cilvelerini göstermek gibi, çok dakik hikmetler için, kainatın anasırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor. Her emrine tabi olan zerratları ve maddeleri, Rezzakıyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır. Evet Kadir-i Mutlak'ın, iki tarzda; hem ibda' hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var etmek; en kolay, en sühuletli, belki daimi, umumi bir kanunudur. Bir baharda, üçyüz bin enva-i zihayat mahlukatın şekillerini, sıfatlarını, belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşı, "yoğu var edemez!" diyen adam, yok olmalı!...L.)(Eğer desen: "Delil-i İhtirai i'ta-i vücuddur. İ'ta-i vücud ise; i'dam-ı mevcudun refikidir. Halbuki: Adem-i sırftan vücudu ve vücud-u mahzdan adem-i sırf-ı aklımız tasavvur etemiyor." Cevaben derim: Yahu!. Sizin bu istis'abınız ve şu mes'elenin tasavvurundaki istiğrabınız, bir kıyas-ı hadi'in netice-i vahimesidir. Zira icad ve ibda-i İlahiyi, abdin san'at ve kesbine kıyas edersiniz. Halbuki abdin elinden bir zerreyi imate veyahut icad etmek gelmez. Belki yalnız umur-u itibariye ve terkibiyede bir san'at ve kesbi vardır. Evet, bu kıyas aldatıcıdır, insan kendini ondan kurtaramıyor.Elhasıl : İnsan kainatta mümkinatın öyle bir kuvvet ve kudretini görmemiş ki, icad-ı sırf ve i'dam-ı mahz etsin. Halbuki hükm-i aklisi de daima üss-ül-esası, müşahedattan neş'et eder. Demek asar-ı İlahiyeye mümkinat tarafından bakıyor. Halbuki: Hayret-efza asarıyla müsbet olan kudret-i Sani'in canibinden temaşa etmek gerektir. Demek ibadın ve kainatın umur-u itibariyeden başka tesiri olmayan kuvvet ve kudretlerin cinsinden olan bir kudret-i mevhume içinde Sanii farz ederek o noktadan şu mes'eleye temaşa ediyor. Halbuki Vacibü'l-vücud'un canibinden, kudret-i tammesi nokta-i nazarından bu mes'eleye temaşa etmek gerektir. R.N.)
icad fikri
- Bk. yaratıcı düşünü
icade
- İyi yapma, iyi işleme.