hususi ne demek?
- Özel
Yürümek arzusundan başka bir hususi niyetim yoktu.
S. F. AbasıyanıkKadıköy vapurunun hususi kamarasında, boyları birer metreyi aşmayan bir müvezzi kalabalığı kaynaşıyor.
N. F. Kısakürek - Özel olarak, özel bir biçimde
Annemle babam dört gün içinde üç defa hususi konuştular.
A. Gündüz - Bk. özel
- Özel. ~ hukuk: özel töre. şahıs: Özel kişi.
Particular.
Personal.
Private.
Special.
Characteristic.
Distinctive.
Privately owned.
Reserved.
Privately owned automobile.
In camera.
Peculiar.
Proper.
Specific.
özel
- Benzerlerinden ayrılmasını sağlayan bir özelliği olan, spesiyal
- Ayırt edici bir niteliği olan
- Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan
- Bir kişiyi ilgilendiren veya kişiye ait olan, hususi, zatî
- Devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı.
- Dikkatle değer, istisnai.
- Her zaman görülenden, olağandan farklı.
- Genelden ayrı olan; bir nesneler öbeğine ya da tek bir nesneye özgü olan. 2-(Mantıkta) Cinse karşıt olarak türle ilgili olan.
Special.
Custom.
özel
- Benzerlerinden ayrılmasını sağlayan bir özelliği olan, spesiyal
- Ayırt edici bir niteliği olan
- Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan
- Bir kişiyi ilgilendiren veya kişiye ait olan, hususi, zatî
- Devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı.
- Dikkatle değer, istisnai.
- Her zaman görülenden, olağandan farklı.
- Genelden ayrı olan; bir nesneler öbeğine ya da tek bir nesneye özgü olan. 2-(Mantıkta) Cinse karşıt olarak türle ilgili olan.
Special.
Custom.
hususi avarya
- Bk. avarya
hususi defterler
- Bk. özel yazılıklar