hikmet ne demek?
Kökeni: Arapça
- İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakimlik. Eşyanın ahvalinden, harici ve batini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor)
- İnsanın gücünün yettiği kadarıyla eşyayı, varlıkta mahiyeti ne ise o olarak bilmeyi, bu manada gerçeğin bilgisine ulaşmayı hedefleyen bir bilim.
- (Kuran'da) İnsanları eğitip olgunlaştıran, nefisleri ıslah eden peygamberlik, hidayet ve irşad.
- Ahlaki söz, öğüt verici, kısa öz, öğretici söz.
- Tanrı'nın insanlarca anlaşılamayan amacı.
- Allah'ın insanlarca anlaşılamayan amacı.
- Sebep, gizli, Allah'ın hikmeti.
- Sebep, gizli sebep.
Ben artık korkmuyorum her şeyde bir hikmet var / Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar.
Z. O. Saba - Hakimlik, feylesofluk.
- Özlü söz, vecize.
Biz bize benzeriz sözü ile millî hikmetlerimizin en doğrusunu söylemişiz.
F. R. Atay - Neden, gizli neden.
- Özlü söz, vecize.
- Bilgelik.
- Fizik.
- Felsefe.
- Bk. bilgelik
- Bk. düşünbilim
- Bk. sağsöz
- Bk. uzsöz
- Bk. fizik
- Reason.
- Wisdom.
- The divine wisdom.
- Mystery.
- Profundity.
- Profoundness.
- Gnome.
- Wisdom bilgelik.
- Philosophy felsefe.
- Hidden cause.
- Aphorism.
- Saying vecize.
- Philosophy.
- Inner meaning.
- Real meaning.
- Purpose.
- Point.
bilgelik
- Bilge olma durumu ve niteliği
- Bilgi, hikmet.
- İlk Çağ felsefesinde kendini tanımanın bilgisi, vukuf.
- Geniş anlamıyle bilgi demektir. Bu bağlamda: Bilmenin ereği, bilmenin eksiksiz oluşu.
- Kendini tanımanın bilgisi. (Özellikle Sokrates'te karşımıza çıkar: Bir şey bilmemenin bilgisi gerçek bilginin kaynağıdır; bilgi de erdeme götüren yoldur.)
- Wisdom.
- Erudition.
- Savoir vivre.
- Sagacity.
- Sagesse
hikmetamiz
- Hikmetli, hikmetle karışık, hikmeti içine alan. (Osmanlıca'da yazılışı: hikmet-amiz)
hikmetamuz
- Hikmetli. (Osmanlıca'da yazılışı: hikmet-amuz)