filiz ne demek?
- Ocaktan çıkarılan işlenmemiş, başka maddelerle karışık hâlde bulunan, ham maden birleşiği.
- Bitkilerin yapraklı sürgün ve diğer uzantılar gibi olgunlaşmamış toprak üstü kısımları.
- Yeni sürmüş körpe ve küçük dal veya yaprak, sürgün.
Yeşil çeltik filizleri bir parmak uzunluktaydı.
Y. Kemal - Betonarmede demirleri eklemek için bırakılan uzantılar.
- Tohumdan veya tomurcuktan çıkan körpe sürgün.
- Ocaktan çıkarılan işlenmemiş ham maden.
- Ağaç ve çiçek fidanı, taze sürgün.
- İnce uzun, zayıf, narin (kız).
- İnce taze ve güzel vücutlu.
- Bk. cevher.
- Tendril.
- Shoot.
- Offshoot.
- Burgeon.
- Button.
- Cion.
- Growth.
- Outgrowth.
- Spine.
- Spray.
- Sprig.
- Sprout.
- Tiller.
- Sprit.
- Young shoot.
- Bough shoot.
- Spring.
- Boss.
- Seedling.
- Switch.
- Dowel.
- Crude metal.
- Prill.
- Offset.
- Sucker.
cevher
- Ebcet hesabında yalnız noktalı harfleri hesaplamaya dayanan tarih düşürme şekli.
- Tıynet, cibilliyet, soydan gelen, haslet, tabii istidat.
- Kılıç namlusuna yapılan menevişli süs.
- Bir şeyin özü, maya, gevher.
- Değerli süs taşı. Mücevher.
- İyi yetenek.
- Töz.
- Bk. töz
- İçindeki metal ya da yarımetallerin çeşitli yöntemlerle ayrılabileceği doğal bileşikler ve mineraller.
- Mücevher.
filiz damarı
- Bir filiz veya mineral katmanı ya da yatağı.
- Seam.
filiz gibi
- Ince ve güzel vücutlu.