dolgun ne demek?
- Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış.
- Şişmana yakın, balıketinde
Dolgun karnını güçlükle taşıyan genç bir kadın gelip oturdu.
B. Felek - Çok, bol, fazla, yüksek (ücret, para vb.)
İlk işi babasını memnun etmek için, ona dolgun bir maaşa geçtiğini yazmak olmuş.
A. Ş. Hisar - Öfke, kızgınlık, kırgınlık vb. duygularla dolu
Müftüye karşı adamakıllı dolgundu.
R. N. Güntekin - Birbirine uyan, uyum gösteren
Atasözleri, çoğu zaman dolgun kafiyelere yaslanıyorlar.
B. R. Eyuboğlu - Bk. kalın
- Well-rounded.
- Sonorous.
- Chubby.
- Plump.
- Goodly.
- Buxom.
- Succulent.
- Lined.
- Rich.
- Filled.
- Stuffed.
- Full.
- High.
- Satisfactory.
- Charged.
- Loaded.
- Heavy.
- Saturated.
- Replete.
- Solid.
- Liberal.
- Packed.
- Good.
- Meaty.
- Pregnant.
- Well rounded.
dolgun maaş
- Dolgun ücret.
- High salary.
- Fat salary.
dolgun sesli
- Orotund.