dolaşık ne demek?
- Karışık (saç, ip vb.)
Bir buğday benizli zülfü dolaşık / Gitme diye beni yolda eğler var.
Karacaoğlan - Dolaşarak giden (yol)
Tozlu ve dolaşık yollar üzerinde saatlerce taban tepmiş.
A. Haşim - Kolay çözülmeyecek veya içinden çıkılmayacak derecede karışık
Birtakım dolaşık işleri yüzünden istifasını verip çekildi.
Y. K. Karaosmanoğlu - Amacını doğrudan doğruya değil de, dolayısıyla sezdiren
Dolaşık ve tutuk bir dille, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz cümleler mırıldanmaya başladı.
P. Safa - Devious.
- Indirect.
- Round about.
- Intricate.
- Tangled.
- Confused.
dolaşık akış
- Belirli bir Reynold sayısını aştığı için, içinde rasgele devinimleri artmış, çizgisel akıştan çıkmış akış türü.
- Turbulent flow.
- Écoulement turbulent
dolaşık havalık
- İki ya da daha çok sifonu birden havalandıran boru.