doğurmak ne demek?
- Yavru dünyaya getirmek, doğum yapmak
Bir kadın tarlada doğuruyor, bir kadın hastanede doğuramıyor.
S. F. Abasıyanık - Ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak
Artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor.
Y. K. Karaosmanoğlu - Give birth.
- Bear.
- Have a baby.
- Breed.
- Cause.
- Engender.
- Foal.
- Generate.
- Procreate.
- Have.
- Mother.
- Produce.
- To have a child.
- To give birth to.
- To cause to arise.
- To lead to.
- Beget.
- Bring forth.
- Call forth.
- Litter.
- Motivate.
- Stick to one's ribs.
- Teem.
- To bring into the world.
doğurmak üzere olan
- Parturient.
doğurma
- Doğurmak işi.
- Kimi ışınetkin özdeklerin zincir tepkimeleri sonunda, kendilerinden daha çok bölünür özdekler üretmeleri.
- Doğumun gerçekleşmesi.
- Parturition, give birth.
- Bearing.
- Birth.
- Labour.
- Childbirth.
- Parturition.
- Breeding.