dağılmak ne demek?
- Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
Yolcular artık yavaş yavaş dağılıyorlardı.
H. Taner - Değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek.
- Parçalanarak yayılmak, ufalanmak
Kentin eski merkezindeki evler kendiliğinden yıkılıyor, bahçe duvarları dökülüp dağılıyordu.
A. Kutlu - Karışık duruma gelmek, düzeni bozulmak
Siyah saçları hare hare suyun yüzüne dağıldı.
C. Uçuk - Birliği, beraberliği bozulmak.
- Bir topluluğun, kuruluşun varlığı son bulmak, fesholunmak, münfesih olmak.
- Yavaş yavaş kaybolmak, yok olmak
Ona ne zaman rastlasanız, içiniz açılır, efkârınız dağılır.
H. Taner - Fall apart.
- Fall out.
- Range.
- Strew.
- Disperse.
- Separate.
- Scatter.
- Disband.
- Come apart.
- Disintegrate.
- Crack up.
- Go to pieces.
- Fly to pieces.
- Go splinters.
- Go into splinters.
- Be scattered.
- Adjourn.
- Clear.
- Clear away.
- Decay.
- Decompose.
- Diffuse.
- Disrupt.
- Dissolve.
- Fall.
- Splinter.
- Spread.
- Dissipate.
- Lift.
- Split.
- To scatter.
- To disperse.
- To be dispersed.
- To be messed up.
- To be dissolved.
- To disintegrate.
- To crumble.
- To calcine.
- To stagger.
- To decompose.
- To shatter.
- To dissolve.
- To spread.
- To dissipate.
dağılmak adjournment ertelenme
- Adjourn
dağılma
- Dağılmak işi
- Sınırlı bölgelere toplanmış birlik, gereç ve kuruluşların düşman saldırısına karşı daha iyi korunmalarını sağlamak amacıyla birbirlerinden uzaklaştırılmaları.
- Bir hedefe aynı silahla atılan mermilerin, barut haklarının ve başka şartların değişmesi yüzünden ayrı ayrı noktalara vurması.
- Bk. yayılma
- Bk. dağılım
- Bir çözünenin birbiriyle karışmayan iki sıvı faz arasında dağılımı.
- Spread.
- Distribution.
- Dispersal.
- Diffusion.