can ne demek?
Kökeni: Farsça
- Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır. Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur. Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde kendileri konuşuyor ve hayat ve ruhu madde ile açıklamaya kalkışıyorlar. Oysa maddenin de ne olduğunu biliyor değildirler. Biz müslümanlar madde gibi hayat ve ruhun da Allah'ın kudretinin eserleri olduğunu biliyor, birini diğerinin yerine koymuyoruz. Allah görünen ve görünmeyen alemler yaratmıştır. Onun kudretinin ve yaratmasının sınırı yoktur. Madde, yarattıklarının sadece bir çeşitidir. Varlığı maddeden ibaret sanmak aklı gözüne inmiş olan akılsızların batıl bir inancıdır.
- İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık.
Can çıkmayınca huy çıkmaz.
Atasözü - Bektaşilik ve Mevlevilikte tarikat kardeşi.
- Çok içten, sevimli, sevilen, şirin.
Alphonse Daudet ilk gençliğimin can yazarlarından biri idi.
T. Buğra - Yakın dost, çok sevilen arkadaş.
- Güç, kuvvet, hayatiyet, dirilik.
- Sevimli, şirin kimse.
- İnsanın kendi varlığı, özü.
Ne denir, canımız ne mertebe insan olsa mayamız, maddemiz hayvan...
R. N. Güntekin - Yaşama, hayat.
Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım.
R. N. Güntekin - Aziz, sevgili.
- Güç, dirilik.
Her şeyde bu mevsime mahsus bir can, bir dirilik kendini gösteriyordu.
M. Ş. Esendal - Kişi, birey.
Benimle beraber dört canız .
F. R. Atay - Gönül.
Çirkin bana kurban, ben de güzele / Can sever güzeli, maldan ziyade.
Karacaoğlan - Ruh.
- Yardımcı (could) -ebil-, yapmak imkanı olmak. (Can fiilinin gelecek zamanı yoktur, yerine will be able to kullanılır.)
Can you do this work? / Bu işi yapabilir misin?
I couldn't find my hat. / Şapkamı bulamadım.
- Güç, dirilik.
- Yürek, kalp.
- Çok içten.
- Tin, aluminum container; (Slang) jail, prison; (Slang used in Canada and the USA) toilet, bathroom; dismissal, firing from a position (or job, etc.).
- (ed,-ning) konserve kutusu, teneke kutu
- Çöp tenekesi
- ABD, (argo) hapishane
- (argo) yüznümara
- Argo kaba et
- Konserve yapmak
- Kutulara doldurmak
- ABD, argo kovmak, işine son vermek, slang sepetlemek
- Argo filime veya teybe almak
- Ebilmek, yapabilmek, edebilmek, olabilmek; konservesini yapmak, konservelemek; kasede kaydetmek, kayıt yapmak (ses ya da görüntü), uzaklaştırmak (okul), kovmak
- Yapmak imkânı (nda) olmak
Can you do thiswork? / Bu işi yapabilir misin?
- Canada, Canadian.
can acısı
- Vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı
- Acute pain.
can afford to
- Gücü yetebilmek, kendine zaman ayırabilmek