boğaz ne demek?
- Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik
Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir.
Ö. Seyfettin - Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm.
- İki dağ arasında dar geçit, derbent
Yol üzerindeki derbentleri ve boğazları işgal ederek ordunun başında bunları takip ediyordu.
F. F. Tülbentçi - Yedirip içirme yükümü, iaşe.
- Yiyeceği içeceği sağlanan kimse.
Koskoca bir sultani mualliminin anası olmak!
Y. Z. Ortaç - Yeme içme.
- İki kara arasındaki dar deniz.
- 1 - İki denizi birbirine bağlayan, biçimleri, uzunluk ve genişlikleri, üzerindeki akıntı düzenleri gibi özellikleriyle ayrımlı dar su geçidi; 2 - Dağlık yörelerde komşu iki koyağı birbirine bağlayan ya da genç koyakların kimi kesimlerinde görülen çok dar, dik ve kayalık yamaçlı geçitler, bkz. boyun.
- İki denizi veya bir denizle okyanusu birbirine bağlayan dar geçitler.
- Jugular.
- Pharyngal.
- Pharyngeal.
- Throat.
- Neck.
- Strait, 2 - gorge.
- Fauces.
- Mountain pass.
- Bosphorus.
- Constriction.
- Gorge.
- Gullet.
- Sound.
- Strait.
- Swallow.
- Throttle.
- Whistle.
- Keep.
- Pass.
- Esophagus.
- Narrows.
- Feeding.
- Mouth to feed.
- Appetite.
- Passage.
- Passway.
- Flue.
- Channel.
- Intake.
- Canyon.
- Ravine.
- Water gap.
- Notch.
- Defile.
- Gate.
- Mouth.
- Straits.
- 1 - détroit, 2 - gorge
boğaz abanığı
- Bkz. Gırtlak abanığı.
boğaz açmak
- Ağaçların dibini kazarak toprağı kabartmak.