aydınlatmak ne demek?
- Karanlığı giderip görünür duruma getirmek
Işık yüzüne tam tepeden düşüyor ve onu iyice aydınlatıyordu.
T. Buğra - Bir sorun üzerine bilgi vermek.
- Let daylight into smth.
- Illuminate.
- Light up.
- Brighten.
- Set light to.
- Lighten.
- Dissolve.
- Clear.
- Clear up.
- Solve.
- Charge.
- Civilize.
- Clue.
- Elicit.
- Elucidate.
- Enlighten.
- Enucleate.
- Flash.
- Flash on.
- Illume.
- Illumine.
- Irradiate.
- Light.
- Post.
- Rake up.
- Clarify.
- To illumine.
- To illuminate.
- To clarify.
- To enlighten.
- Bring round light.
aydınlatma
- Aydınlatmak işi.
- Sahnelerin ışıklandırılması işi.
- Alıcının önünde yer alan konunun ya da görünçlüğün ışıklandırılması.
- Nesneler ve çevrelerinin görülebilmesi amacıyle ışık uygulanması.
- Aydınlatma.
- Bir nesne üzerine gönderilen ışık miktarı, I=F/S; I: aydınlatma şiddeti F: manyetik alan gücü S: yüzey alanı.
- Muayene amacıyla bir organın, nesnenin veya boşluğun ışıklandırılması.
- Lighting.
- Enlightenment.
- Clarification.
aydınlatma alanı
- Işıklama çalışmalarında genellikle altı bölüme ayrılan sahnenin ışıldaklar ve dizi ışıklarla aydınlatıldığı alan.
- Lighting areas.
- Zone d'éclairage