çalmak ne demek?
- Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı.
F. R. Atay - Vurarak veya sürterek ses çıkartmak
Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu.
R. E. Ünaydın - Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır.
R. H. Karay - Ses çıkarmak, ses vermek
Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir.
R. N. Güntekin - Atmak, çarpmak, vurmak.
- Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak
Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur.
T. Buğra - Üzerine sürmek.
- Bozmak, zarar vermek
Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Atasözü Chime.
Peal.
Beat.
Rustle.
Rap.
Play, render, finger.
Verge on, verge into, verge.
Beat out.
Twang.
Tend.
Steal.
Blow.
Lift.
Walk away with.
Thieve.
Knock off.
Knock.
Abstract.
Adopt.
Crib.
Defalcate.
Filch.
Grind.
Grind out.
Heist.
Hijack.
Hoist.
Hook.
Hoot.
Incline.
Jangle.
Jingle.
Knelt.
Mooch.
Nick.
Nobble.
Make off with.
Pilfer.
Pinch.
Appropriate.
Embezzle.
Execute.
Ring.
Slap.
Strike.
Swipe.
To steal.
To run away with sth.
To rip sth off.
To knock sth off.
To strike.
To ring.
To sound.
To chime.
To peal.
To play.
To execute.
To knock.
To blow.
To border on.
To verge on.
To smear.
To spread.
To add.
To mix into.
To hit.
To mix in.
To make.
To taste of.
To tend to resemble.
Finger.
Nail.
Pick.
To commit plagiarism.
Prig.
Purloin.
çalma
- Hırsızlık, sirkat
- Başa sarılan sarık.
- Çalınmış.
- Kakmalı olmayan, kalemle işlenmiş.
- Kibrit.
- Çalmak işi
- Sahnede başka bir oyuncunun sözlerinin ya da hareketlerinin etkisini azaltacak yolda, sıra kendisinde olmadığı halde, seyircinin dikkatini kendi üstüne çekme. Öbür oyuncunun oyununuçalma.
Tendency.
Stealing.
Thieving.
çalma cinselliği
- Çalma eyleminden cinsel doygunluk sağlama durumu.