çakmak ne demek?
- Kuruduğunda kalın kabuk bağlayan kabarcıklarla beliren ve genellikle yüzde çıkan bir deri hastalığı.
- Çelik, taş, cam, plastik vb. maddeden yapılmış gaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti.
- Çevrime sokulduğunda kızarak bir direnç oluşturan, sigara yakıcı.
- Bir şeyi başka bir şeye sürtmek, vurmak veya çarpmak.
- Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni.
- Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası.
Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı.
B. Felek - Sezinlemek, anlamak, farkına varmak.
Vallahi çaktı mı çakmadı mı anlayamadım. Parasını aldı, tüydü.
S. F. Abasıyanık - Kazık çakıp hayvan bağlamak.
- Vurarak sokup yerleştirmek.
- Parıldamak, ışık vermek.
Bütün gözler çakar şimşekler gibi parlıyordu.
A. Ş. Hisar - Çivi ile tutturmak.
- Saplamak.
Bir tanesi altısına yeterken, ben altı kurşunu bir tanesine çakıverdim.
A. Gündüz - İçki içmek.
- Cigarette lighter.
- Lighter.
- Gaslighter.
- Drive in.
- Drive.
- Hammer.
- Stick.
- Understand.
- Be aware of.
- Beetle.
- Cotton on to.
- Flash.
- Flunk.
- Ground.
- Land.
- Pitch.
- Root.
- Rumble.
- Strike.
- Tack.
- Tack down.
- Twig.
- Belt.
- Clout.
- Nail.
- Savvy.
- Tumble.
- To nail on.
- To drive sth in with blows.
- To hit.
- To strike to strike.
- To light.
- To know sth about.
- To comprehend.
- To flash.
- To fail.
- Pocket lighter.
- Cotton on.
- Be ploughed, be plowed.
- Spin.
- Zigarreranzünder
- Allume-cigare
çakmak çakmak
- Parlar durumda, alev alev
çakmak taş ateşlemeli silah
- Elle kurulan horozun, tetik çekilerek serbest bırakılması ile horoza sabitlenen çakmak taşının kovan kapağına sürtünmesi sonucunda çıkan kıvılcım yardımıyla falya tavasında bulunan yemleme barutunun tutuşturulması ve böylece delik vasıtasıyla namluda bulunan sevk barutunun ateşlenmesi ilkesi ile çalışan silah.