çırpınmak ne demek?
- Acı ile debelenmek
Bir oltanın iğnesinde çırpınan bir balık.
O. V. Kanık - Kaslar birdenbire kendiliğinden ve düzensiz bir biçimde kımıldamak, ihtilaç etmek.
- Ses çıkararak hafifçe dalgalanmak
Bayrakları arzularımla çırpınan gemiler, bir gün sırtlayıp beni götürdüler.
B. R. Eyuboğlu - Ne yapacağını şaşırmış bir durumda üzülmek ve telaşlanmak
Beğeniyor musun şu yaptıklarını, ne olacak şimdi, ne yapacağız, diye çırpınıyordu.
O. C. Kaygılı - Çok istenilen bir şeyi gerçekleştirebilmek için aşırı derecede çaba harcamak
Bir hizmetinizde bulunabilmek, işinizde size yardım etmek, size yararlı olmak için çırpınacak, elinden geleni yapacaktır.
M. Ş. Esendal - Flutter.
- Struggle.
- Fuss about.
- Flop.
- Flap.
- Flick.
- Flounder.
- To flutter.
- To struggle.
- To flop about.
- To be all in a fluster.
- To bustle about.
- To flutter with its wings.
- To move convulsively.
- To shake.
- To beat.
- To rise.
- To shake down.
- To full.
- To hover.
- Thrash.
acı
- Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı.
- Tadı bu nitelikte olan
- Herhangi bir dış etken dolayısıyla duyulan rahatsızlık, ıstırap
- Ölüm, yangın, deprem vb. olayların yarattığı üzüntü, keder, elem
- Koyu (renk)
- Keskin, hoşa gitmeyen, şiddetli
- Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, korkunç
- Kinin ve diğer bazı alkoloitlerle kafein gibi değişik maddelerin, suda seyreltilmiş çözeltilerinin oluşturduğu tat veya bu tadı veren saf veya karışık maddelerin duyusal özelliği.
- Bitter.
- Peppery.
çırpınma
- Çırpınmak işi.
- Yağlı güreşte ve karakucakta karşılaşma yapılırken saldırıya geçecek güreşçinin haydalanarak ellerini birbirine vurup sıçraması.
- Convulsion.
- Flutter.
çırpınma önleyici ilaç
- Merkez