unsur ne demek?
- Öge
Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsurların inanç ve âdetlerine riayet etmemiştir.
Atatürk - Bk. bölme
- öğe, ilke, eleman
- Kimyevi maddeden her biri. Mürekkeb cisimlerde bulunan basit maddelerin her birisi.
- Element.
- Fact.
- Ingredient.
- Component öğe.
- Eleman.
- Component.
- Factor.
- Integral.
- Item.
- Primary matter.
- Staple.
öge
- Ulusun büyüğü, yaşlı kimse.
- Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri, unsur, eleman.
- Başka şeylerin kendisinden türediği ilk madde, ilke, unsur.
- Bir cümleyi oluşturan özne, yüklem, tümleç vb. birimlerden her biri.
- Bir sınıf veya bir topluluğun bireylerinden her biri.
- Element.
- Element, factor, unit, component, constituent.
bölme
- Bölmek işi, ayırma, parçalama, taksim.
- Salon, oda, sofa vb. büyük bir yerden ayrılmış daha küçük yer
- Büyük bir yeri, alanı küçük oda veya kısımlara ayıran ince duvar veya tahta perde
- Kalın ağaç gövdesinden odun veya tekne yapmak için ayrılan tomruk.
- Gemilerin içinde, su baskını, yangın vb. durumlarda, ara kapılar kapandığında arızanın veya hasarın yayılmasını önlemek için kullanılan birbirlerinden ayrılmış yerler.
- Cins kavramlarını tür, alt tür kavramlarına ayırma işi.
- Dört işlemden biri, taksim.
- Bezlerin lopları arasındaki duvar, iki boşluğu ayıran duvar.
- Meyvelerde mantar hiflerinde, mercanlarda, kalpte, burunda, dilde ve odalı kabuklarda görülen duvar. Perde, septum.
- Akımsaklarda iki voltluk elektrik gücü taşıyan bölümlerden her biri.
unsure
- Emniyetsiz
- Riskli
- Emin olmayan
unsure of himself
- Sıkılgan