soğuk ne demek?
- Isısı düşük olan, sıcak karşıtı
Bu el soğuktu ve titriyordu.
P. Safa - Üşütecek derecede ısısı olan
Güneşli, soğuk bir gündü.
S. F. Abasıyanık - Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu
Karın soğuğu başka bir tür soğuktur.
S. F. Abasıyanık - İlgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek.
- Duygudan, sevgiden yoksun olan, yakın ve içten olmayan.
- Yakın ve içten olmayan, ilgisiz
Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar.
R. H. Karay - Sevimsiz veya yersiz, antipatik
Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu.
H. C. Yalçın - Cinsel istek duymayan.
- Bağıl olarak düşük sıcaklık dereceleri.
- Remote.
- Cold.
- Chilly.
- Cool.
- Chill.
- Frigid.
- Freezing.
- Calm.
- Unfriendly.
- Uncompanionable.
- Unsympathetic.
- Aloof.
- Angular.
- Apathetic.
- Apathetical.
- Bleak.
- Distant.
- Frosty.
- Frozen.
- Icily.
- Inclement.
- Inhospitable.
- Marble.
- Offish.
- Parky.
- Phlegmatic.
- Phlegmatical.
- Antipathetic.
- Asexual.
- Clinical.
- Dank.
- Dour.
- Feeble.
- Lukewarm.
- Nippy.
- Nonchalant.
- Piercing.
- Soulless.
- Standoffish.
- Stiff.
- Unapproachable.
- Wintry.
- Cold weather.
- The cold.
- Clammy.
- Dead.
- Frostiness.
- Froid
soğuk acıtması
- Frostbite.
soğuk açış
- Cold boot