sallanmak ne demek?
- Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak.
- Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek.
- Salıncak, hamak vb.nde kendini sallamak.
- Vaktini boş ve yararsız işlerle uğraşarak geçirmek, oyalanmak, savsaklanmak.
- Güçlü bir biçimde sarsılmak, titremek
Yere çivilenmiş koca masayı sarsarken oda bir salıncak gibi sallanıyor.
S. F. Abasıyanık - Makamından veya bulunduğu durumdan uzaklaşmak, yerini bir başkasına bırakmak tehlikesiyle karşılaşmak.
- Sway.
- Swing.
- Teeter.
- Toss.
- Wabble.
- Waggle.
- Wave.
- Wobble.
- To swing.
- To rock.
- To sway.
- To dangle.
- To wave.
- To wag.
- To waggle.
- To reel.
- To wobble.
- To linger.
- To dawdle.
- To be waved / wagged.
- To be rocked.
- To be swung.
- To be swayed.
- To be brandished.
- To totter.
- To be about to fall apart.
- To fool around.
- To waste time.
- Dilly dally.
- Hang.
- Joggle.
- Loll.
- Pendulate.
- Bear away.
- Dally.
- Dangle.
- Dawdle.
- Flap.
- Librate.
- Quake.
- Reel.
- Rock.
- Shake.
sallanma
- Sallanmak işi.
- Sallanma hareketi.
- Çevirim sırasında alıcının istenilenin dışında kıpırdanmasından doğan durum. (Bunun sonunda sallantılı bir görüntü ortaya çıkar).
- Unsteadiness, camera shake.
- Agitation.
- Shake.
- Sway.
- Swing.
- Toss.
- Wabble.
sallanma araçları
- Hız alarak sallanma olanağı sağlıyan halka, halat, trapez gibi asılma araçları.
- Balancing apparatus.
- Engins de balacement