sükunet ne demek?
- Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik, sessizlik
Terbiye ve sükûnetlerini de hiç kaybetmeyen bakışlarına asla çirkin denemezdi.
R. N. Güntekinİlim oldukça gelişmiş bir zekâ, dikkat, çalışkanlık, sükûnet ve ağırbaşlılık ister.
M. Kaplan - Huzur, rahat
Büyük gürültü gibi sükûnetin büyüğü de insanı yoruyordu.
R. N. GüntekinBirdenbire kendinde müthiş bir sükûnet, tarifsiz bir rahatlık hissetti.
Şevket RadoSınıf sükunet içindeydi.
- - Dinme, yatışma.
- Vakarlılık, ciddiyet. (Osmanlıca'da yazılışı: sükûnet)
- Peace, quiet, repose, tranquility, tranquillity, hush, languor, lull, placidity, quiescence, quietness, quietude, serenity, still.
sükunete davet etmek
- Call for restraint.
sükunetgah
- Dinlenme yeri. (Osmanlıca'da yazılışı: sükûnetgâh)