oynatmak ne demek?
- Oynamasını sağlamak
Bir curcuna havası söyledi ve salondakilerin hepsini oynattı.
P. Safa - Kımıldamasına yol açmak
Elindeki kamçıyı oynatarak güneş altında yanan ovalarda gözlerini gezdirdi.
M. Ş. Esendal - Herhangi bir canlıya istenilen hareketleri yaptırmak.
- Bir araç, gereç kullanmak
Akıllı bir adam mermer üzerinde keser oynatır mı?
Ö. Seyfettin - Aklını yitirmek
Sizinle iki gün daha çalışsam, aklımı oynatabilirim.
F. R. Atay - Korkutmak, heyecanlandırmak.
- Herhangi bir ödevi yerine getirmeyerek karşı tarafı düzenle oyalamak.
- Sahneye koymak
Bu ramazan geceleri Karagöz oynatacağız.
H. E. Adıvar - Bir filmin izleyicilere gösterilmesi işi.
- Move.
- Screen.
- To put on.
- To cause to move.
- To go out of one's head.
- To cause to play.
- To cause to dance.
- To move.
- To budge.
- To exhibit.
- To perform.
- To show.
- To dislocate.
- To go off one's head.
- To go mad.
- To flip.
- To allow sth to be played or performed.
- To keep sb amused.
- To allow to play with (another.
- To go off one's rocker.
- To loose one's mind.
- To go off one's nut.
- Dance.
- Dandle.
- Frisk.
- To lead sb up the garden path.
- Waggle.
- Wiggle.
- Exhibit.
- Vorführen
- Exploiter
oynatma
- Oynatmak işi
- Allowing to be played.
- Showing.
- Going off one's rocker.
- Waggle.
- Wiggle.
oynatmamak
- (neg. form of oynatmak) move, dislocate, make play, run, wriggle, wiggle, budge, dance, dandle, stir, work.