oturtmak ne demek?
- Oturma işini yaptırmak
Elini ayağını bağladım, bir köşeye oturttum.
S. F. Abasıyanık - Koymak, yerleştirmek
Kalemi aldım ve kâğıda yazının başlığını oturttum.
Y. Z. Ortaç - Embed.
- Quarter.
- Rest.
- Seat.
- To seat.
- Place.
- To set mount.
- To let dwell.
- To sit sb down.
- To let sb dwell.
- To allow to rest.
- To set.
- To mount.
- To embed.
- To bed.
- To deal.
- To put.
- To place sth in a specified place.
- To let sb sit.
- To let sb live or dwell in.
- To run aground.
- To make sth fit on sth else.
- Domicile.
- Dominance.
- Nest.
oturma
- Kısa süre için konukluğa gitme
- Oturmak işi.
- Sitting.
- Staying.
- Stay.
- Residence.
- Occupation.
- Inhabitation.
- Living.
- Habitation.
oturtma
- Halka halka kesilmiş patates, patlıcan, kabak vb. sebzelerden yapılan bir çeşit kıymalı yemek.
- Oturtmak işi.
- Fixation.
- Dish made of ground meat and vegetables.
oturtma çatı
- (Mimarlık) Çatı ağırlığının yan duvarlara değil, beton tavan üzerine oturtulduğu çatı biçimi.