nefis ne demek?
Kökeni: Arapça
- Öz varlık, kişilik.
Çoğunu kendi nefsini kurtarmak için öldürmüştü.
Ö. Seyfettin - İnsanın yeme içme vb. gereksinimlerinin bütünü.
- Pek hoş, istek uyandıran, çok güzel.
Akşamları soğuk yemekler yiyorum, ama nefis şeylerdi.
R. H. KarayDuvarlardaki pastel ve yağlı boya nefis levhalara uzaktan bir göz atmadan geçemiyorduk.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu - Çok hoş, hoşa giden, beğenilen.
- En güzel.
- Pek beğenilen, pek güzel, pek iyi.
- (Bak: Nefs)
Excellent.
Exquisite.
Fine.
Marvellous.
Marvelous.
Beautiful.
Delicious.
Yummy.
Dainty.
Ambrosial.
Awfully nice.
Beyond praise.
Delectable.
Peachy.
Scrumptious.
Stunning.
Delightly.
Brilliant.
Dreamy.
Great.
Heavenly.
Lovely.
Luscious.
Smashing.
Tremendous.
Self.
Personality.
The flesh.
The body.
The cravings of the flesh.
One's own personality.
Sensuality.
Essence.
Essential value.
One's bodily appetites.
The craving of the flesh.
Of superior quality.
Choice.
Detectable.
Bang-on.
Elegant.
Galumptious.
Nice.
Splendid.
öz
- Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı
- "Kendine, kendi kendini" anlamlarında birleşik kelimeler türeten bir söz.
- Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa, zübde.
- Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça.
- Kendi, zat
- Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde
- Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm.
- Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayan
- İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arı.
- Dere, çay.
nefis izzeti
- Kişinin öz saygısı, kişiliği, yüceliği, onuru, izzetinefis
nefis lokma
Tidbit.