koşturmak ne demek?
- Koşma işini yaptırmak.
Atları hızla koşturdu.
- Çok hızlı koşmak
Hüdai birdenbire, kendinden beklenmeyen bir çeviklikle taşların üstünden atlaya atlaya önden koşturdu.
Ayşe Kulin - Çabucak göndermek
Lalayı karakola koşturdular.
R. N. Güntekin - Çabalamak, uğraşmak
İnsanları fırtınalar gibi koşturan büyük enerji kaynağı inanmaktır.
Orhan Seyfi Orhon - Rush.
- To cause to run.
- To make run.
- To scurry.
- To buzz about.
- To rush.
- To have hitched to.
- To send sb to an errand.
koşma
- Koşmak işi.
- Bir halatı, ağacı pekiştirmek için yanına konulan halat veya ağaç.
- Sazla okunmak için hece ölçüsü ile yazılmış, ilk parçasının birinci, ikinci ve dördüncü dizeleriyle öteki parçaların dördüncü dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralarında uyaklı, konuları sevgi ve doğa olayları olan bir halk şiiri.
- Running.
- Racing.
- Rush.
- To run.
- Ballad.
- Stiffener.
- Stay.
koşturma
- Koşturmak işi.
- Scurry.
koşturmaca
- Sürekli çalışma, koşturma durumunda olma.