keskin ne demek?
- Çok kesici, iyi kesen
Sonunda keskin bir taşı testere gibi kullanarak ipi incelte incelte kopardı.
H. R. Gürpınar - Tiz (ses)
Bir kadın sesiydi bu. İnce ve keskin, dikkati hemen kapan ve bırakmayan bir ses.
Peyami Safa - Kırıcı, incitici
En yakın dostlarının bile kusurlarını keskin bir dille yüzlerine vururmuş.
Haldun Taner - Etkili, sert
Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor.
Esat Mahmut Karakurt - Kıvrak
Bu çeneyle atbaşı giden keskin bir zekâsı var.
Cahit Sıtkı Tarancı - (mecaz) Hassas
- (mecaz) Dikkatli
- (argo) Zampara
- Görevini iyi yapan.
- Acı, üzüntü veren.
- Etkili, sert.
- Azgın.
Penetrating, penetrative, searching.
Chiseled, chiselled [Brit.].
Sharp.
Sharp-edged.
Cutting.
Keen.
Pungent.
Severe.
Stinging.
Strong.
Incisive.
Acute.
Piquant.
Acrid.
Biting.
Bitter.
Blazing.
Dead.
Deep.
Edged.
Exquisite.
Keen-edged.
Mordacious.
Nipping.
Nippy.
Piercing.
Poignant.
Pointed.
Quick.
Sharp-cut.
Rank.
Searching.
Shrill.
Smart.
Tart.
Virulent.
Clear cut.
Exact.
Intense.
Lively.
Penetrant.
Penetrating.
Salty.
Shrewd.
Splitting.
Trenchant.
keskin açınık
- Bkz. Açınık.
keskin ağrı
Sharp pain, lancinating pain, satbbing pain.