kesafet ne demek?
Kökeni: Arapça
- Çokluk, sıklık.
- Yoğunluk
Dağ, bütün kesafeti ve bütün heybetiyle benim üstüme yürüyor gibiydi.
Y. K. Karaosmanoğlu - Saydam olmama durumu, bulanıklık.
- Bk. yoğunluk
- Bulanıklık. Kir. Açık veya berrak olmamak.
- Density.
- Thickness.
- Concentration.
- Consistency.
yoğunluk
- Bir cismin, 1 cm3lük kütlesinin aynı hacimdeki +4 °C'lik suya göre oranı, kesafet.
- Yoğun olma durumu.
- Yoğun bir maddenin özelliği.
- Bir özdeğin birim oylumuna düşen kütle.
- Bir özdeğin birim oylumuna düşen kütle.
- Bir görüntünün herhangi bir noktasının ışığı durdurma derecesini gösteren sayı.
- Birim oyluma düşen özdecik sayısı.
- Bir maddenin bir mililitresinin gram olarak ağırlığı.
- Her birim alandaki birey sayısı, dansite, konsantrasyon.
- Bir maddenin birim hacminin kütlesi, birim hacimdeki madde miktarı, densite.
kesafeti nüfus
- Nüfus çokluğu, nüfus yoğunluğu, nüfus kalabalığı. (Osmanlıca'da yazılışı: kesafet-i nüfus)
kesad
- Alış veriş durgunluğu. Kıtlık. Eksiklik. Verimsizlik.